26 Temmuz 2018 Perşembe

BODRUM'UN SUYU BULANDI "Bodrum Kent TV" - Mehmet Arif DEMİRER //İyi de ortada özel bir iş yok ki, konu Bodrum’un suyu. Neyse asıl trajik bölüm BCK isimli firmanın pervasızca yazdığı maillerle başlıyor. Bu firma MAY SU firmasına yüzde 17 hisse karşılığında vereceği hizmetleri bir bir sıralıyor. Sıkı durun!

BODRUM'UN SUYU BULANDI
Bodrum'da yaşanan su sorunu ile ilgili ilginç iddialar gündemde. Köşe yazarları Balçiçek Pamir ve Aydın Ayaydın, Muğla Valisi Lütfi Yiğenoğlu döneminde yaşanan bazı olaylarla ilgili iddiaları köşelerine taşıdılar. Balçiçek Pamir'in Habertürk'ün internet sitesinde 12.08.2008 tarihinde "Kur bir dernek, bul sen de yolunu" başlıklı yazısında Bodrum'un su sorununa değiniyor. Muğla Valisi Lütfi Yiğenoğlu döneminde yaşandığı iddia edilen bazı olaylardan bahseden yazar, elindeki belgeler doğrultusunda bir takım bilgiler veriyor.
Yazıda " Bodrum’da Erzincanlı Muzaffer Ergöz söylemeden valinin etrafında kuş uçmazmış. Bu zat-ı muhterem bir süre Uludağ’da kayak hocalığı yaptıktan sonra Bodrum’a yerleşmiş ve kendi deyimiyle valiyi desteklemek amacıyla bir dernek kurmuş. Derneğin ismi “Turizm Altyapı Yatırımcıları Derneği” derneğin tüzüğünde Bodrum’un turizm ve su sorununu çözmek öncelikli yer tutuyor. Herhalde bu bilgiye şaşırmadınız. Neyse lafı uzatmayalım, bu kişi ilgili girişimcileri Vali ile buluşturuyormuş. Genelde gece saatlerinde ve konutunda. Yani yarı resmi bir durum söz konusu. Bir süre sonra yapılan ihbarlar sonucunda bu dernek soruşturma kapsamına alınmış. Usulsüzlük ve evrakta sahtecilik gibi suçlamaların yöneltildiği dernek Vali Yiğenoğlu görevden alınınca kayak hocası Ergöz tarafından fesh edilmiş. Gerekçeye gerçekten de güleceksiniz: “Biz bu derneği vali için kurduk, vali gidince bize gerek kalmadı.” Cin okuyucularım şimdi soracaktır. Peki bu eski kayak hocası yeni dernek başkanı girişimcileri valiyle konutunda görüştürmek için ne talep ediyormuş?" bölümleri dikkat çekiyor.
Pamir'in 13.08.2008 tarihli " Bir takım insanlar çok kızdılar" başlıklı yazısında ise ilk yazının ardından yaşanan gelişmelerden bahsediliyor ve Ergöz'ün cevabına yer veriliyor. Yazının bir kısmı şöyle; "Ben yine de gazeteciliğin ilkelerine sadık kalarak Ergöz’ün gönderdiği açıklamayı kısaltarak yayınlıyorum.
Önce vali ile arkadaş değilim. Biz Muğla’da son derece az ve kilitlenmiş bir ekibiz, namuslu memur, namuslu tüccar, namuslu belediye başkanı kim varsa onu korumayı ilke edinmiş kişileriz. Derneğimizde 1- gemi mühendisi, 1-eski parlamenter, 1 avukat, 1 işletmeci 1 de ben varım. Size göre bu insanlar çete öyle mi? Biz sayın vali ile 3 bin işsizi eğittik, iş başı eğitimi yaptırdık ve hepsine iş bulduk. Bunu kim yaparsa ona da minnet duyarım. Şu anda da Kars-Sarıkamış’tayım yarın da 50 çocuğa kurs açacağız. Bakın bugüne kadar yaptığımız işlere…
1-Bodrum'a hava alanı kazandırma çalışmalarını başlatmak, takip etmek.
2-Bodrum gazetesini kurmak
3-Kötü belediye başkanlarını uyarmak
4-İyi memurun arkasında durarak sonuna kadar onu savunmak. Lütfi Yiğenoğlu’nun ve daha bir çok düzgün insanın arkasında durarak yıllar sonra da olsa o adamı korumak
5-Bodrum’a layık olduğu belediye başkanını seçtirmek. Bu konuda başardık ama adamımız bizi sattı. Darısı yenisinin başına.
Muğla ilinde Türkiye Cumhuriyeti' nin özel yasaklarına giren özel hukuk gerektiren onun üzerinde yasağı var ve tamamı da Muğla ilinde mevcuttur. (SİT’ten Kıyı Kenar şeridine kadar) Bu yapı özel ilişkileri, özel ilişkilerde özel hukuku, özel hukuk da özel bürokrasiyi sonuçta da özel bir ekonomi ortaya çıkmaktadır. Bunun sonucunda Muğla irili ufaklı, bilinen bilinmeyen çeteleri tezgaha sürmektedir. Biz buna karşıyız. Yıl 1990 Muğla İli' nde devletin hüküm ve tasarrufunda bulunan toprakların oranı % 64. Yıl 2008 Muğla İlinde devletin hüküm ve tasarrufuna giren toprakların oranı % 90 yani biz istesek bile mezarlık yapamayız. Biz evlenen çocuklarımıza evimizin bir odasını bile büyütemeyiz. Ya ne yaparız, yolu, suyu, alt yapısı olmayan yerler yapılan yap-satçı evlerinden alırız. Peki belediyeler deli mi ki bu dağa taşa yapılan alt yapısı olmayan yerlere ruhsat keserler. İçtiğiniz ve kullandığınız suyun kabaca analizi % 85’i bırakın bahçe sulamayı sokakları bile sulamamak gerekir. Çünkü çok tehlikeli % 5’i ise Bodrum’u karantinaya alacak tehlikeli nitelikte saklanıyor % 10 damacana ve şişeleme onu da kim denetliyor Allah bilir. Bodrum’da 11 Belediye var bu sorunları bilmiyor mu? Biliyorsalar bu güne kadar ne yaptılar? Bir de ona bakın. Acaba bu işte de bir mafya mı var ve bu mafyaya acaba kafa mı tutamıyorlar. Yoksa korkuyorlar mı? İşte Vali Lütfi Yiğenoğlu korkmayanlardan.” Muzaffer Ergöz "
Yine Balçiçek Pamir'in 14.08.2008 tarihli "İllegal lobinin belgesi olur mu? Bal gibi de olur!" başlıklı yazısında ise aracı bir firma tarafından hazırlanan bir belgeyi yayınladı.
Yazıda şu noktalar dikkat çekiyor;
"Hep merak etmişimdir. Bu ihale işleri nasıl çözülür diye…Yasal olanlardan bahsetmiyorum canım…Hani hepimizde genel bir kanı vardır ya…Örneğin kaldırım taşları değişir herkes “Acaba kimi zengin ettiler?” diye düşünür.
İki gündür yazdığım Bodrum su projesinde yaşananlar da kaldırım taşlarına benziyor.
Girişimci bir firmanın validen randevu almanın ve sunuş yapma yolunu yazdım. Bugün ise girişimci firmanın mecburen ortaklık yaptığı diğer firmanın yaptıklarını anlatacağım.Bu kadar da olmaz diyeceksiniz.Ne demiştik?
MAY SU firması Bodrum’un su sorununu çözmek için valiyle görüşür. Bu görüşmede BCK isimli başka bir firma işaret edilir. MAY SU’ya denilmektedir ki “Bir iş yapacaksanız görüşmeleri bu firma aracılığıyla yürütün. Firmaya yüzde 17 hisse verin.” Şimdi diyeceksiniz ki herkes işleri kendi adamlarına yaptırır.
İyi de ortada özel bir iş yok ki, konu Bodrum’un suyu. Neyse asıl trajik bölüm BCK isimli firmanın pervasızca yazdığı maillerle başlıyor. Bu firma MAY SU firmasına yüzde 17 hisse karşılığında vereceği hizmetleri bir bir sıralıyor. Sıkı durun!
1-Valinin ihtiyacı olan Bakanlar Kurulu kararının acilen çıkartılması
2-Ankara’da projeye karşı çıkabilecek olan kişi ve kurumlarla ilişkilerin sağlanması
3-Projenin siyasal destek bölümünü organize etmek.
4-Yerelde ihtiyaç duyulabilecek kurumlarla ilişki sağlamak.
BAŞBAKAN’I BİLE TAYİN EDERLER!
Şaka değil okuduklarınız. Elimde yazışmaların kopyası var. Üstelik aslını da gördüm.
Siz hayatınızda bu derece pervasızca, bu kadar vurdumduymaz bir kendini beğenmişlikle yazılan bir yazı daha duydunuz mu? Zaten yasal olmayan bir iş yapıyorlar. Üstelik devletin birimlerini de bu işe alet ediyorlar. Bunu yaparken de pisliklerini yazılı olarak sunuyorlar. Siz buna aptallık deyin, ben açıkgözlük, kibir. Ama sonuç gün gibi ortada…
Buradan bütün illegal ihale peşinde olanlara sesleniyorum. Ankara’da BCK isimli bir firma var. Bütün lobi faaliyetlerini yürütüyor, sizin için bakanlar kurulu kararı bile çıkarıyorlar. Üstelik öylesine güçlüler ki…
Pürüz çıkarabilecekleri hallediyor siyasal destek bile sağlıyorlar.
Bunlar Başbakan’ı bile tayin ederler.
Peki sonra ne oluyor?
Aslında her şey al gülüm ver gülüm devam edecekken hisse konusunda anlaşmazlık yaşanıyor ve yine bir yazışmayla düzenlenen ihaleye valinin el koyacağı söyleniyor. Gerçekten de sadece MAY SU firmasının girdiği ihale son anda vali tarafından iptal ediliyor.
Peki Vali’nin ihale iptal hakkı var mıdır?
Yoktur!
Bu da yasalara aykırı yani.
Hadi bardağın bir de dolu tarafından bakalım.
Belki de Vali’nin bütün bu olup bitenlerden hiç haberi yok.
O zaman çalışma arkadaşlarını iyi seçecek.
Yani iki ucu pis değnek durumu.
NOT1-Muzaffer Ergöz dünkü sorularıma yanıt yollamış. Kısaca derneğe soruşturma yok valiyle görüştürme yok diyor. Mehmet Akif Demirer’in ise yolladığı açıklama ise yenilir yutulur cinsten değil ve tamamen ters yönde. Artık olay yargıda ben çekiliyorum.
NOT2-Benim bile içim sıkıldı bu su projesinden. Neyse duyduğuma göre geçenlerde Bodrum’a Milas’tan su getirecek yeni girişime onay verilmiş. 2 yıl içinde Bodrum suyuna kavuşacak."
Aynı konu ile ilgili olarak bir yazı kalema alan Aydın Ayaydın'ın yazısının başlığı ise "Vali Yiğenoğlu’nun su projesinden pis kokular çıkmaya başladı"
Ayaydın'da, Balçiçek Pamir gibi geçtiğimiz aylarda yaşanan olaylara değinerek incelediği belgelerden bahsetti.
Ayaydın'ın yazısı şöyle;
" Muğla-Milas-Bodrum üçgeni, Bodrum Yarımadası su projesinde yaşanan skandalla çalkalanıyor. Devletin resmi kurumu DSİ dururken su işi ile kendisi ilgilenen Muğla Valisi Yiğenoğlu’nun devleti devre dışı bırakarak, yandaş isimlerle yürüttüğü gizli çalışmaları belgeleyen dosyayı incelediğimde gözlerime inanamadım. Araştırma sonunda tamamen belgelere dayanan ilginç bulgulara rastladım, işte size kirletilmeye çalışılan “Bodrum su” projesindeki ilginç ayrıntılar.
Muğla eski Valisi Lütfi Yiğenoğlu 6 yıl aradan sonra geçen yıl Temmuz başında yeniden Muğla’ya geldiğinde Valilik önünde “davullu zurnalı karşılama töreni” düzenleyen kişiyi herkes merak ediyordu. Sonradan hangi taşı kaldırsanız altından çıkan bu ismin sözde turizmci (Muğla bölgesinde hiçbir turizm tesisi olmayan eski bir kayak hocası) Muzaffer Ergöz olduğu anlaşıldı. Anlaşılıyor ki, Yiğenoğlu-Ergöz arasında geçmişte Muğla Valisi olduğu dönemden kaynaklanan bir ilişki var. Buraya kadar her şey normal.
Yıllardır Bodrum’a su getirmek isteyen ve membranlı su araştırma sistemleri ile bilinen Ankara menşeli Alina Ltd. Şti. Bodrum-Milas Havalimanı iç hatlar terminalinin hemen arkasında Ekinambarı adı ile bilinen yerde hem kendi çalışmalarının hem de Amerikalılara yaptırdıkları çalışmaların sonunda Bodrum Yarımadası’nın tamamına yetecek miktarda su olduğunu tespit ediyor. Şirket yetkilisi Mehmet Arif Demirer, elde ettikleri bilgi ve bulgular ışığında dönemin DSİ Genel Müdürü Veysel Eroğlu’na hitaben bir yazı yazarak, buranın kendilerine tahsis edilmesi durumunda Bodrum su sorununun kökünden halledileceğini belirtiyor. DSİ’den bu yerin 10 yıllığına tahsis edilmesi Muğla İl Özel İdaresi’ne 3 Mayıs 2007 tarih ve 4997 sayılı yazı ile bildiriliyor. İl Özel İdaresi bunun için ihale yapılmasına karar veriyor. O sırada Muğla Valiliği’ne Lütfi Yiğenoğlu atanıyor. Kendisini adeta Bodrum su projesine adayan Mehmet Arif Demirer, konuyu Vali Yiğenoğlu ile de görüşmek istiyor, ancak Vali’ye ulaşması mümkün olmuyor.
Kapıyı açan anahtar
Mehmet Arif Demirer, Vali Yiğenoğlu’na ulaşmak için referans ararken tesadüfen birileri (ismi bende saklı) tarafından işte Vali Yiğenoğlu’nun kapısını açacak anahtar diye Muzaffer Ergöz’le tanıştırılıyor. Muzaffer Ergöz hemen devreye girip ertesi gün saat 23.00’te Demirer ile Vali Yiğenoğlu’nu buluşturuyor. Vali Yiğenoğlu o görüşme sonunda ipin ucunun Muzaffer Ergöz’de olduğu sinyalini veriyor. Ertesi gün Muzaffer Ergöz, Mehmet Arif Demirer’e Ankara’da kurulu BCK firmasına fizibilite hazırlanması gerektiğini ve Vali Bey’e yapılacak sunumdan sonra görüşmelerin artık BCK firması tarafından sürdürülmesi gerektiğini söylüyor, ayrıca kendisine de yüzde 17 hisse verilmesini istiyor. (Tüm bunların belgesi bende saklı.)
Mehmet Arif Demirer, Muzaffer Ergöz tarafından Ankara’da BCK firması ile tanıştırılıyor ve iş BCK’ya havale ediliyor. Ayrıca Demirer, ben parasız yüzde 17 hisse veremem. Sizler bu projeye ne katarsanız ona göre değerlendiririm diyor. BCK firması yetkilisi Bülent Kümbetlioğlu bu kez 18. 9. 2007 tarihli bir teklif ile yapacağı müşavirlik hizmetinin neler olacağını Demirer’e yazılı olarak sunuyor.
BCK’nın skandal teklifi
Şirket yetkilisi Bülent Kümbetlioğlu’nun imzalayıp ALİNA Ltd Şti’ye ne verdiği yazılı tekliften birkaç maddeyi sizlere aktarıyorum.
- Muğla Valisi’nin (valiliğin değil) ihtiyacı olan Bakanlar Kurulu kararının acilen çıkartılmasını sağlamak.
- May-Su (Alina) adına alınan tahsisin her türlü sorununun halledilerek tahsis evraklarının tamamlanması.
- Belediye, vilayet, basın, il genel meclisi ile ilişkileri sağlamak.
- Projeye karşı çıkabilecek olan kişi ve kurumlarla olan ilişkiler.
- Projenin Ankara boyutunun halledilmesi.
- Projenin siyasal destek bölümünü organize etmek.
- Bakanlar Kurulu Kararı ile Muğla Valisi’nin (Valiliğin değil Yiğenoğlu’nun) güçlendirilerek bu projedeki “tek hâkim” hale getirilmesi.
- Legal ve illegal lobi çalışmaları yapıp projeyi kabul ettirmek.
Bu tekliften sonra BCK Firması Vali Yiğenoğlu’na sunum yapıyor ve sonrasında tüm ilişkiler Vali Yiğenoğlu, Muzaffer Ergöz ve Bülent Kümbetlioğlu üçgeninde gelişiyor. Ancak ALİNA Ltd. hisse vermeyi reddedince, BCK’den Demirer’e gelen bir mail’de Vali Yiğenoğlu duruma müdahil olacaktır deniliyor. Buna rağmen hisse verilmeyince, Muzaffer Ergöz ve BCK yetkilisi Bülent Kümbetlioğlu ALİNA’dan desteğini çektiğini söylüyor. Ve tahmin edildiği gibi saat 14.05’te yapılacağı ilan edilen ihaleye ALİNA’nın (MAY-SU) saat 14.02’de katılması üzerine yasalara aykırı olarak valinin talimatı ile ihale iptal ediliyor. Oysa vali, iptal etme yerine gerekiyorsa erteleyebilirdi. Denilebilir ki belki vali’nin bu gelişmelerden haberi yok, kullanılmıştır. Hayır, Vali Yiğenoğlu’na bütün bu adımların bildirildiğini teyit eden belgeler elimde. İsterse beni mahkemeye verebilir, orada ne sansasyonel belgeler çıkacağı görülecektir.
Gelişmeler bunlarla sınırlı değil, devamı ile ilgili dosyayı henüz inceliyorum, teyit etme ihtiyacı duyduğum bir iki konu var. İlginç olaylar var. İlginç kişiler var. Vali Yiğenoğlu, Bülent Kümbetlioğlu, Muzaffer Ergöz ve Mustafa Yılmaz isimleri hangi rollerde, teyidini aldığımda bunları da sizlerle paylaşacağım." (KAYNAK: http://www.kenttv.net/haber.php?id=8589)

21 Temmuz 2018 Cumartesi

MEMURLAR.NET: "DP'nin 7'inci Olağanüstü Kongresi'nde, Genel İdare Kurulu ile Yüksek Haysiyet Divanı Üyelerinin seçimi için gidilen yarışta, DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk'un listesi birinci çıktı."

DP'de Cindoruk'un listesi birinci çıktı
Mehmet Arif DEMİRER 
GİK Asil Üyeliğine Seçildi.(HABER: MEMURLAR.NET-19 Haziran 2010)
DP'nin 7'inci Olağanüstü Kongresi'nde, Genel İdare Kurulu ile Yüksek Haysiyet Divanı Üyelerinin seçimi için gidilen yarışta, DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk'un listesi birinci çıktı.
DP'nin 7'inci Olağanüstü Kongresi Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu'nda yapıldı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından DP ile Anavatan Partisi arasında yapılan bütünleşme protokolünün hukuken geçersiz sayılması nedeniyle olağanüstü kongresini toplayan DP'de, tüzük yenilendi. Buna göre, bütünleşme kongresinin ardından 100'e çıkarılan Genel İdare Kurulu(GİK) Üye sayısı 60'a, Yüksek Haysiyet Divanı Üye sayısı da 35'e düşürüldü. 3 aday listesinin yarıştığı seçimlerde, Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk'un blok listesi 537 oyla seçildi.
Çiller grubundan' eski Bakanlardan Turan Güven ile Eski Milletvekili Necati Yöndem'in listesi 205, Çağrı Erhan ile Gökberk Ergenekon'un listesi ise 123 oy alabildi.
Cindoruk'un seçimi kazandığı ?Mavi Liste'de daha önce GİK üyesi olan Rize Milletvekili Mesut Yılmaz bulunmuyor. 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın oğlu Ahmet Özal'ın girdiği listede, Anavatan kökenli isimlerin istenilen oranda yer alması dikkat çekiyor.
DP'nin yeni GİK Asil ve Yedek Üyeleri ile Yüksek Haysiyet Divanı Asil ile Yedek Üyeleri şöyle:
GİK ASİL ÜYELERİ
?Salih Uzun, Ahmet Özal, Ahmet Uyanık, Orhan Keçeli, Prof. Dr. Cem Kılıç, Mehmet Yıldırım, Prof. Dr. Dilek Özbek, Latif Sakıcı, Prof. Dr. Ahad Andican, Ufuk Söylemez, Prof. Dr. Şerife Özşuca, Özden Özbidun, Dr. Ergun Özdemir, Dr. Nuran Taluğ, Muhtar Mahramlı, Hulusi Turgut, Yılmaz Karakoyunlu, Cem Karakeçeli, Pınar Köksal, Mehmet Arif Demirer, a. Baki, Mert, Prof. Dr. Dursun Akdemir, Bülent Şimşek Özçelik, Orhan Kesikoğlu, Ayşem Kalyoncu, Cenk Tunçsiper, İbrahim Çetinkaya, Bahattin Yücel, Ahmet Neidim, Adnan Turfan, Bülent Erdinç, İbrahim Özsoy, Hüseyin Genç, Prof. Dr. Necdet Basa, Salih Sarı, Mustafa Uğur Ener, Erkut Şenbaş, Hakkı Yılmaz, Emin Levi, Sinan Uyanık, Yunus Yunusoğlu, Sefer Ekşi, Erkan Selah, Adil Aygül, Sabahattin Bulut, Veysi Şahin, Vahit Bingöl, Yavuz Tekeli, Sefer Baylan, Ahmet Yaprak, Kaan Yıldırım, Adnan Pekkan, Aydın Yardımcı, Ömer Ertaş, Erkan Seçkin, Mehmet Bolat, İshak Koçoğlu, Aydın Sezer, Ahmet Keskin.?
GİK YEDEK ÜYELERİ
Rıdvan Özer, Erdem Demirdağ, Zekeriya Er, Nuri Yılmaz, Nuri Efe, Cihat Emiroğlu, Saim Sanlı, Aydoğan Karaoğlu, Aydoğan Karaoğlu, Yalçın Cihangiroğlu, Hüseyin Ulusoy, Cafer Dere, Sinan Genç, Tamer Yıldırım, Harun Kara, Dinçer Eren, Murat Yılmaz Tekin, Arif Şimşek, Naim Eren, Selami Genel, Mustafa Maden, Remzi Şen, Rafet Ayık, Sinem Ersoy, Turgut Bilgehan, Fuat Ağdemir.?
YÜKSEK HAYSİYET DİVANI ASİL ÜYELERİ
Rauf Bozkurt, Tayyar Hindistan, İsmail Ağar, Adnan Türkoğlu, Ali Nuhoğlu, Altan Savacı, Cafer Oğuz, Fikri Turgut, Hüseyin Örmecioğlu, İrfan Köksalan, Mehmet Gözlükaya, Süleyman Ahıskalı, Yılmaz Hastürk, Edip Hilmi Aktaş, Halil Yılmazer, Turan Altınoğlu, Asuman Tokuş, Coşkun Yolgörmez, Süleyman Sırrı Gültekin, İsrafil Erdoğan, Rauf Gürer, Gürbüz Kaya, Ahmet Fişek, Asuman Umut, Temel Eryılmaz, Mustafa Öge, Ali Çakıroğlu, Kadriye Okur, İbrahim Çelebi, Orhan Efe, Hakan Cevheroğlu, Murat Çakıroğlu, Orhan Sakarya, Ahmet Karaduman.?
YÜKSEK HAYSİYET DİVANI YEDEK ÜYELERİ
Betül Kotan, Gülgün Gökçe, Celal Ülger, Erkan Aygün, Murat Köseoğlu, Halit Karabulut, Orhan Kılıç, Sinan Katmaş, Osman Uçun.?
Demokrat Partinin (DP) 7. Olağanüstü Büyük Kongresi çalışmalarına başladı.
Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu'ndaki kongrede, Divan Başkanlığına, Ankara İl Başkanı Bülent Şimşek Özçelik seçildi.
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları, Sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal, eski başbakanlardan Adnan Menderes, eski bakanlardan Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan ile şehitler için bir dakikalık saygı duruşunda bulunulmasının ardından, İstiklal Marşı okundu.
"Demokrat Parti milli birliğin çimentosu", "Asıl açılımı işsizler bekliyor", "Canımıza tak etti", "Yandaşlar değil millet egemen olacak" gibi pankartların yer aldığı kongre salonuna, Atatürk, Özal, Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk'un posterleri asılırken, Adnan Menderes'in posteri bulunmuyordu!..

İnönü Vakfınca, İngiliz yazar Robert Cox ile Mehmet Arif Demirer'in kaleme aldığı "Neutrality on a Knife-edge" ile Demirer'in kaleme aldığı "İnönü'den İkinci Dünya Savaşı" isimli eserlerin tanıtımı yapıldı. (12 Aralık 2017 Salı 22:05) GÜNCEL HABER.COM


İkinci Dünya Savaşı'na Işık Tutan İki Eser Tanıtıldı
İnönü Vakfınca, İngiliz yazar Robert Cox ile Mehmet Arif Demirer'in kaleme aldığı "Neutrality on a Knife-edge" ile Demirer'in kaleme aldığı "İnönü'den İkinci Dünya Savaşı" isimli eserlerin tanıtımı yapıldı. (12 Aralık 2017 Salı 22:05)
İnönü Vakfınca, İngiliz yazar Robert Cox ile Mehmet Arif Demirer'in kaleme aldığı "Neutrality on a Knife-edge" ile Demirer'in kaleme aldığı "İnönü'den İkinci Dünya Savaşı" isimli eserlerin tanıtımı yapıldı.
İnönü Vakfınca Pembe Köşk'te "Neutrality on a Knife-edge" ile "İnönü'den İkinci Dünya Savaşı" isimli eserlerin tanıtım toplantısında konuşan Vakıf Başkanı Özden Toker, "Babam İsmet İnönü'yü kaybedeli 44 yıl, İkinci Dünya Savaşı sona ereli de 72 yıl oldu. Her ikisi de eski zaman ama güncel kalmaya devam ediyor. Babam her zaman için tartışma konusu oluyor." diye konuştu.
İkinci Dünya Savaşı'nın bugün sıkça konuşulduğunu dile getiren Toker, "3. Dünya Savaşı tehlikesini hissetmeden evvel herkes İkinci Dünya Savaşı'nı unutmuştu. Dünyada savaşlar tekrar başlayınca, İkinci Dünya Savaşı'nda yaşananların ve o zaman yapılanların kıymeti arttı." dedi.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu da İkinci Dünya Savaşı'nda Hitler'in, Alman ordularının Irak ve Suriye cephelerine Trakya ve Anadolu üzerinden geçmesini istediğini, Türkiye'yi "Gerekirse ezer geçeriz." diye tehdit ettiğini belirterek, Türkiye'nin o dönemde teyakkuzda bekleyerek, eli silah tutan nüfusun önemli kısmının askere alındığını hatırlattı.
İnönü'nün çok başarılı bir denge politikası ile Türkiye'yi savaştan uzak tutmayı başardığı değerlendirmesinde bulunan Feyzioğlu, "Türkiye'nin o dönemde tek bir zırhlı birliği veya avcı uçağı filosu dahi yok. ve İsmet İnönü, Almanya ile dostluk anlaşması imzalıyor. Alman ordularının geçişine de izin vermiyor. Dönüyor, ABD'nin başını çektiği ittifaktan 50 ağır tank, 300 avcı uçağı talep ediyor. 2 yıl, 2 ay yapayalnız kalmayı göze alıyor. Türkiye'yi ders kitaplarına geçecek bir diplomasi ile savaşa sokmuyor." dedi.
"Tarih, tarih bilmeyen yöneticiler yüzünden tekerrür eder. Tarihlerini unutan toplumlar da kendilerini yönetenleri uyaramazlar. 'Gerçek-ötesi' diye nitelenen algı yönetimi, gerçeklerin yerini alır." ifadelerini kullanan Feyzioğlu, tarihi gerçekleri bütün ayrıntıları ve belgeleriyle ortaya koyan ve tanıtımı yapılan bu iki eserin okunması gerektiğini vurguladı.
Hitler'in İnönü'ye mektubu yer alıyor
Kitapların yazarı Mehmet Arif Demirer de 70 yıl öncesine ışık tutan eserleriyle ilgili bilgiler verdi. İkinci Dünya Savaşı ile ilgili yabancı kitaplarda, Türkiye'nin eleştirildiğine işaret eden Demirer, "'Türkiye, savaşa girmek sözü vermiş de girmemiş, İngilizlerin 43 yılında sevk ettikleri askeri malzemeleri almakta direnmiş' gibi edebiyatlar yapılıyor. Ben bunların doğru olmadığını kitaplarımda anlattım. Demokrat Partili bir yazar olarak CHP'li bir Cumhurbaşkanı'nın başarılarını tespit ettim, kaydettim." dedi.
İkinci Dünya Savaşı'nda Türkiye'nin silahlı kuvvetlerinin donanımının Kurtuluş Savaşı seviyesinde olduğunu dile getiren Demirer, o dönemde ülkenin çok eski ve hantal Fransız ve Rus tankları olduğunu, savunma amaçlı uçaklara ise sahip olmadığını söyledi.
İnönü'nün başarılı bir dış politikayla Türkiye'nin savaşa girmesinin önüne geçtiğini belirten Demirer, Robert Cox ile yazdıkları kitabın döneme ışık tuttuğunu ve önemli bir çalışmanın ürünü olduğunu kaydetti.
Demirer, kitapta, İnönü'nün 1 Kasım 1940-1946 arasında Yasama Yılı açılışındaki konuşmalarının yanı sıra Hitlerin İnönü'ye, İnönü'nün ise Hitler'e mektubunun ve çok sayıda belge, harita ve İkinci Dünya Savaşı'na ait pulun yer aldığını aktardı.
Demirer, geçen yıl basımı yapılan "İnönü'den İkinci Dünya Savaşı" isimli kitabında ise İnönü'nün savaş döneminde yaptığı görüşmeler, TBMM konuşmaları, Adana ve Kahire konferanslarına ilişkin tuttuğu belgelerin yer aldığını anlattı.

Demokrat Parti 7. 8. Dönem Genel Başkan Yardımcısı; Gazeteci, Araştırmacı-Yazar MEHMET ARİF DEMİRER: "SAVAŞ ORTAMINDA ACİLEN İHTİYAÇ DUYDUĞUMUZ BİR KAVRAM CUMHURİYETÇİ DEMOKRAT TÜRKİYE"

MEHMET ARİF DEMİRER: "SAVAŞ ORTAMINDA ACİLEN İHTİYAÇ DUYDUĞUMUZ BİR KAVRAM CUMHURİYETÇİ DEMOKRAT TÜRKİYE"

SAVAŞ ORTAMINDA ACİLEN İHTİYAÇ DUYDUĞUMUZ BİR KAVRAM
CUMHURİYETÇİ DEMOKRAT TÜRKİYE

ANAYURT Gazetesi 
"Mehmet Arif Demirer" 
17 Nisan 2018

ATATATÜRK, Onuncu Yıl Nutkunda on yılda çok büyük işler yapıldığını, bunların en büyüğünün Türkiye Cumhuriyeti olduğunu söylemiş ve bu başarının birlik ve beraberlik içinde sağlandığını vurgulamıştı.,

1933 yılında Türkiye laik bir Cumhuriyetti. Türk Milleti, Osmanlı’dan kalma yoksulluktan henüz kurtulamamıştı ama birlik ve beraberlik içinde olmaktan mutlu idi.

On beşinci yılda başarılan işlere yenileri eklenmiş, Türkiye tarımda kendi kendine yeterli bir konuma gelmiş, demir-çelik sanayiini kurmak üzere ilk adımı atmış, 18 Eylül 1938 tarihinde çok uygun koşullarda sağladığı bir kredi ile dört yılda gerçekleştirilecek kapsamlı bir ekonomik kalkınma planını Anadolu Ajansı ile ilan etmişti: 4 Senelik 3 Numaralı Plan.

İkinci Dünya Savaşı yangınına bulaşmayan Türkiye, savaş sonrası ortaya çıkan Soğuk Savaşın çok önemli bir aktörü olarak bu yeni savaş ile oluşan iki kutuptan biri olan Batı demokrasilerinin yanında yer almış ve 1952’de NATO üyesi de olduktan sonra bir yanda ekonomisini öte yanda silahlı kuvvetlerini güçlendirmek için çalışmış ve başarılı olmuştur.

27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbeleri Türkiye'nin hem ekonomik hem de demokratik gelişmesini çok olumsuz etkilemişlerdir.

2000’li yıllara girerken ülke ekonomisi krizin eşiğinde idi. Demokratik rejim de 12 Eylül (1980) darbesi soncunda oluşan bölünmüşlüğün çok olumsuz etkileri altında ezilmişti.

İşte böyle bir ortamda yapılan 2002 seçimlerinde % 10 seçim barajı sayesinde % 36 oy ile tek başına iktidar olan AKP, özellikle 2011 yılından sonra Türkiye’yi çok radikal bir şekilde değiştirmeye başladı.

16 Nisan Referandumu bu değişikliğin en önemli dönemeci oldu ve rejim değişti. 2019 seçimlerinden sonra tam anlamı ile yürürlüğe girecek yeni rejim ile 23 Nisan 1920’de kapılarını açarak Cumhuriyet’in tüm laik yasalarını hazırlayan, tartışan ve kabul eden TBMM artık eski siyasi gücüne sahip olamayacak. Yetkilerinin çoğu Cumhurbaşkanında toplanmış olacak.

Bugün laik rejime inanmadığı gizlemeyen, ATATÜRK döneminin, Abdülhamit dönemine kıyasla bir duraklamasüreci olduğunu söyleyen bir TBMM Başkanımız, “Bizim için her meselede yegane referans Kuran-ı Kerimdir” diyen bir Cumhurbaşkanımız var.

Böyle olunca Onuncu Yılın birlik beraberlik ortamı yerine 49 – 51 olarak yaşadığımız bir milli bölünmüşlük var.

İçerideki durum böyle, iç açıcı olmaktan çok uzak, iken etrafımızda da şimdilik Suriye bataklığında sınırlı gibi ancak her an çok daha geniş bir coğrafyaya sıçrama ihtimali bulunan Sıcak Savaş yaşanıyor. Akla gelebilecek her türlü terör faaliyeti de bu dramatik tablonun tuzu biberi, ya da Acı Sosu.

Ne yapmalı? Ne yapılabilir? 
Bu soruların cevaplarını bulmak hiç de kolay değil. Osmanlı Devleti’nin 100 yıl önce yaşadığı çöküşten 95 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti’ni yaratarak kurtulan bu millet, bugün bu bölünmüşlükle laik rejimin tamamen çökmesini,bugünkü bölünmüşlüğü yenerek,bunun için de Cumhuriyet ve Demokrasi ilkelerine sımsıkı yapışarak, önleyebilir.

İşte bu nedenle Cumhuriyetçi Demokrat bir Türkiye hedefinde buluşmamız gerekmektedir. 
23 Nisan Kutlamaları için “Sponsor arayın” talimatı gerçek ise verenleri içtenlikle kınıyorum.

ULUSAL HABER & ULUSAL AJANS: "Mehmet Arif DEMİRER; "AKP’nin DEMOKRAT PARTİLİ SEÇMENLERİNE (%30) AÇIK MEKTUP"

AKP’nin DEMOKRAT PARTİLİ SEÇMENLERİNE
 (%30)
AÇIK MEKTUP
Mehmet Arif DEMİRER
Son günlerde T.C. Başbakanı ve AKP Genel Başkanı seçim konuşmalarında sık sık Menderes’i andı. Menderes’e yapılanları bugün Devlet’te sabık ortağının kendisine yapmakta olduğunu ilan ve iddia etti. Gelin bir Menderes-Erdoğan ve DP-AKP kıyaslaması yapalım:
29 Kasım 1955 Salı günü DP Meclis Grubu, üç DP Bakanı (İktisat ve Ticaret Vekili Sıtkı Yırcalı, Maliye Vekili Hasan Polatkan ve Devlet Vekili ve Başvekil Yardımcısı ve Döviz Tahsis Komitesi Reisi Fatin Rüştü Zorlu) hakkında basında yayımlanan söylentileri görüşmek üzere toplanmıştı. Ortam çok gergindi. Bakanlar“hadiselerin tetkikinin selametle cereyanını temin maksadiyle” (Başbakanlık Cumhuriyet Arşivlerindeki zabıtlardan alıntı) peş peşe istifa ettilrr, ardından Grubun eğilimleri doğrultusunda mutedil olarak tanına milletvekillerinden yeni bir hükümetin kurulmasına yol açmak üzere tüm bakanlar istifa etti. Üç bakan hakkında derhal bir Soruşturma Komisyonunun kurulması da kararlaştırıldı. Yeni bir hükümet kuruldu.
19 Mart 2014 günü Meclis’te dört AKP eski bakanı hakkında söylenti değil savcılıktan gelen fezlekeler, bırakın okunmayı, buzdolabının derin soğutucusuna gömüldü. 
DP ve AKP arasındaki farkı merak edenlere, No 1.
Menderes’in Cumhurbaşkanı Bayar idi, ATATÜRK’ün son Başbakanı. Erdoğan’ın akp Grubu’na seçtirdiği Cumhurbaşkanı ise Erbakan’ın eski Devlet Bakanı Gül. No 2.
Menderes, 1951 yılında 5816 sayılı ATATÜRK Aleyhine İşlenen Suçlar hakkında Kanun ile 1953 yılında 6187 sayılı dini siyasete alet edenlerin cezalandırılmasına ilişkin kanunu çıkarmış, 10 Kasım 1953 günü de (benim de nöbetçi izci olarak katıldığım) muhteşem bir törenle ATATÜRK’ü vatan toprağına kavuşturan ANITKABİR’in açılışını yapmıştı. No 3.
ATATÜRK, 17 Eylül 1938 günü Başbakanı Bayar’dan yeni kalınma planındaki 26 yatırım projeleri hakkında bilgi almış ve o projeleri “memleketin en önemli meseleleri” olarak tanımlayarak “ekonomik seferberlik” yaklaşımı ile gerçekleştirilmesini istemişti. 26 yatırım projesi 4 yılda tamamlanacaktı. 10 Kasım’dan sonra bir 31.3.1939 tarihinde bir Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile o yatırımlardan “sarfınazar” edildi. Menderes 10 yılda daha büyük ölçekli 260 projeyiülke ekonomisine kazandırarak ATATÜRK’ün gerçek vasiyetini gerçekleştirdi. Erdoğan, Menderes’in yatırımlarını sattı sattı ama bitiremedi. No 4
Menderes’in Cumhuriyet’in temel ilkeleri ile bir sorunu yoktu. CHP milletvekillerinin de desteği ile Ezan’ın zorunlu olarak Türkçe okunması yasağını kaldırdı ama ATATÜRK gibi ülkeye değerli bi müze kazandırmak amacı ile Trabzon Ayasofya’sında restorasyonu başlattı ve 1959’da ibadete son verdi. AKP Hükümeti 2013 yılında müzeyi yeniden cami yaptı. No 5
Menderes; çıkardığı Büyük Doğu Dergisi ve başkanı olduğu Büyük Doğu Cemiyeti’nde ATATÜRK ve Cumhuriyet düşmanlığı yapan, başta Gül ve Erdoğan olmak üzere tüm AKP kurucularının üstadı Necip Fazıl’ı, örtülü ödenekten 147 bin lira vererek, susturdu; bir daha ağzına ve kalemine ATATÜRK ve Cumhuriyet karşıtı sözcükler bulaştırtmadı. No 6. O Necip Fazıl da Yassıada’da Örtülü Ödenek davasında yargılanırken bir süre sonra 15 idam kararını imzalayacak Salim Başol’u‘Adaletin Ulvi Siması’ olarak tanımlamıştı.
Hatırlatıyorum…    

Adnan Menderes için '2. Atatürk' benzetmesi; Gazeteci, Araştırmacı-Yazar, DP GİK Üyesi: Mehmet Arif Demirer (YENİ ASIR)

Adnan Menderes için '2. Atatürk' benzetmesi


Aydın Adnan Menderes Üniversitesi tarafından düzenlenen sempozyumda konuşan araştırmacı M.Arif Demirer, merhum Başbakan'ın Ata'mın yolunu izleyip ülkeyi şaha kaldırdığını anlattı

ERDAL KARAKAVUKOĞLU / CEMAL YILDIRIM (AYDIN)

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) tarafından düzenlenen "Türk Tarihinde Adnan Menderes Sempozyumu"nun ikinci gününde araştırmacılar ilginç belge ve bilgiler sundu. Merhum Başbakan Adnan Menderes'in siyasi kişiliğinin yanı sıra, ülkeye hizmet etme sevdası ve başarılarıyla 1950'li yıllarda İngiliz istihbarat birimlerinin raporlarına girmesi dikkat çekici ayrıntılar arasında yer aldı. Konuşmacılardan Menderes döneminin Ulaştırma Bakanı Arif Demirer'in oğlu Mehmet Arif Demirer, Atatürk'ün yolunu izleyen Menderes'in yatırımlarıyla ülkeyi şaha kaldırdığını belirterek, "2. Atatürk gibiydi" dedi.
ADÜ Atatürk Kültür Merkezi'ndeki sempozyumda, Menderes'in bilinmeyen yönleri araştırmacıların belgeleriyle gündeme geldi. Makine yüksek mühendisi ve araştırmacı Mehmet Arif Demirer, sunumunda Menderes dönemi ve sonrasını değerlendirdi. Demirer, "Başbakan Celal Bayar'ın 17 Eylül 1938 günü Atatürk'e arz ettiği planında 26 adet büyük ve orta ölçekli yatırım projesi vardı. Atatürk bunları ülkenin en önemli işleri olarak tanımlamıştı. 31 Aralık 1949 yılına kadar bu yatırımların ancak 6'sı gerçekleşti. Atatürk'ün ölümünden Menderes hükümetine kadar hükümetler maalesef Atatürk'ün isteklerini yerine getirmedi" dedi.

260 BÜYÜK YATIRIM
Demirer, Menderes'in 10 yıl süren başbakanlığı döneminde kamu ve özel sektörde toplam 260 büyük ölçekli yatırım başlattığını anlattı. Bunların 200'ünün 27 Mayıs 1960'a kadar üretime geçtiğini ifade eden Demirer, "1957 yılı sonuna kadar kamunun 10 yılda gerçekleştirdiği tüm yatırımların yüzde 90'ına başlanmıştı. Adnan Menderes bu nedenle 12'nci şeker fabrikasının temelini attığı 8 Ağustos 1957 günü 'İktisadi istiklal savaşının meydan muharebesi kazanılmıştır' demiştir. 27 Mayıs'ta inşa halinde olan yatırımlar 1965 sonuna kadar bitirilmiştir. Menderes dönemi sonrası 1960 ve 1965 yılları arasında yeni büyük ölçekli yatırım yoktur. Köprü ve Keban barajı ertelenmiştir. Menderes'le şaha kalkan Türkiye'nin Menderes'in idamıyla frenine basılmıştı. Menderes bu ülkeye gelmiş ikinci bir Atatürk'tür" diye konuştu.

WIKILEAKS BELGELERİ
Prof. Dr. Bülent Özdemir'in hazırladığı "1950'lerin Wikileaks Belgeleri, İngiliz İstihbarat Raporlarında Adnan Menderes ve Arkadaşları" başlıklı sunumda ise kürsüye okutman Deniz Güner çıktı. Güner, geçtiğimiz kış Türkiye ve dünya basınında yankı uyandıran Wikileaks Belgeleri'ne duyulan ilgi nedeniyle o dönemin belgelerine ulaşma hissi duyduklarını dile getirdi.
Güner, 1947 ve 1950'li yıllarda Wikileaks Belgeleri'nde Adnan Menderes'ten, "Toprak Reformu Yasası'nın önde gelen muhaliflerinden olan Menderes, Demokrat Parti'nin kuruluşunda önemli rol oynamıştır. 1950'de genel seçimlerde partisinin zaferinden sonra ilk Demokrat başbakanı olmuş ve Celal Bayar'ın cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra Demokrat Parti başkanlığına seçilmiştir. Çalışkan ve etkileyici ama çoğu zaman acelecidir. Menderes, kışkırtıcı bir konuşmacıdır ve bu özelliği ile Celal Bayar'ın da güvenini kazanmıştır" sözleriyle bahsedildiğini anlattı.

Menderes neden öldü hocam?
Sempozyumu izlemek üzere etkinliğe gelen 9 yaşındaki Bora Aslankarakul'un katılımcılara yönelik sorusu hem konuşmacıları hem de salondakileri duygulandırdı. Küçük Bora, soru cevap bölümünde, "Anlattıklarınız çok güzel. Sayenizde Adnan Menderes'i tanıdım ama neden öldürüldüğünü anlamadım. Menderes neden öldürüldü hocam?" sorusunu yöneltti. Bu soruya Menderes döneminin Ulaştırma Bakanı Arif Demirer'in oğlu Mehmet Arif Demirer, "Bu sempozyumun en güzel sorusuna açıklayacak kelime yok. Türkiye'de halka hizmetin bedeli ağır" sözleriyle yanıt verdi. Prof. Dr. Süleyman Beyoğlu ise, "Türkiye kamyonunun frenleri patlatıldı. Gitti ağaca tosladı. Menderes ondan asıldı" açıklamasında bulundu.
https://www.yeniasir.com.tr/politika/2011/05/14/adnan-menderes-icin-2-ataturk-benzetmesi
13.05.2011, 18:23 Güncelleme Tarihi: 13.05.2011, 19:35

19 Temmuz 2018 Perşembe

İkinci Dünya Savaşı'na Işık Tutan İki Eser Tanıtıldı

İkinci Dünya Savaşı'na Işık Tutan İki Eser Tanıtıldı

İnönü Vakfınca, İngiliz yazar Robert Cox ile Mehmet Arif Demirer'in kaleme aldığı "Neutrality on a Knife-edge" ile Demirer'in kaleme aldığı "İnönü'den İkinci Dünya Savaşı" isimli eserlerin tanıtımı yapıldı.İnönü Vakfınca, İngiliz yazar Robert Cox ile Mehmet Arif Demirer'in kaleme aldığı "Neutrality on a Knife-edge" ile Demirer'in kaleme aldığı "İnönü'den İkinci Dünya Savaşı" isimli eserlerin tanıtımı yapıldı.

İnönü Vakfınca Pembe Köşk'te "Neutrality on a Knife-edge" ile "İnönü'den İkinci Dünya Savaşı" isimli eserlerin tanıtım toplantısında konuşan Vakıf Başkanı Özden Toker, "Babam İsmet İnönü'yü kaybedeli 44 yıl, İkinci Dünya Savaşı sona ereli de 72 yıl oldu. Her ikisi de eski zaman ama güncel kalmaya devam ediyor. Babam her zaman için tartışma konusu oluyor." diye konuştu.

İkinci Dünya Savaşı'nın bugün sıkça konuşulduğunu dile getiren Toker, "3. Dünya Savaşı tehlikesini hissetmeden evvel herkes İkinci Dünya Savaşı'nı unutmuştu. Dünyada savaşlar tekrar başlayınca, İkinci Dünya Savaşı'nda yaşananların ve o zaman yapılanların kıymeti arttı." dedi.

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu da İkinci Dünya Savaşı'nda Hitler'in, Alman ordularının Irak ve Suriye cephelerine Trakya ve Anadolu üzerinden geçmesini istediğini, Türkiye'yi "Gerekirse ezer geçeriz." diye tehdit ettiğini belirterek, Türkiye'nin o dönemde teyakkuzda bekleyerek, eli silah tutan nüfusun önemli kısmının askere alındığını hatırlattı.

İnönü'nün çok başarılı bir denge politikası ile Türkiye'yi savaştan uzak tutmayı başardığı değerlendirmesinde bulunan Feyzioğlu, "Türkiye'nin o dönemde tek bir zırhlı birliği veya avcı uçağı filosu dahi yok. ve İsmet İnönü, Almanya ile dostluk anlaşması imzalıyor. Alman ordularının geçişine de izin vermiyor. Dönüyor, ABD'nin başını çektiği ittifaktan 50 ağır tank, 300 avcı uçağı talep ediyor. 2 yıl, 2 ay yapayalnız kalmayı göze alıyor. Türkiye'yi ders kitaplarına geçecek bir diplomasi ile savaşa sokmuyor." dedi.

"Tarih, tarih bilmeyen yöneticiler yüzünden tekerrür eder. Tarihlerini unutan toplumlar da kendilerini yönetenleri uyaramazlar. 'Gerçek-ötesi' diye nitelenen algı yönetimi, gerçeklerin yerini alır." ifadelerini kullanan Feyzioğlu, tarihi gerçekleri bütün ayrıntıları ve belgeleriyle ortaya koyan ve tanıtımı yapılan bu iki eserin okunması gerektiğini vurguladı.

Hitler'in İnönü'ye mektubu yer alıyor
Kitapların yazarı Mehmet Arif Demirer de 70 yıl öncesine ışık tutan eserleriyle ilgili bilgiler verdi. İkinci Dünya Savaşı ile ilgili yabancı kitaplarda, Türkiye'nin eleştirildiğine işaret eden Demirer, "'Türkiye, savaşa girmek sözü vermiş de girmemiş, İngilizlerin 43 yılında sevk ettikleri askeri malzemeleri almakta direnmiş' gibi edebiyatlar yapılıyor. Ben bunların doğru olmadığını kitaplarımda anlattım. Demokrat Partili bir yazar olarak CHP'li bir Cumhurbaşkanı'nın başarılarını tespit ettim, kaydettim." dedi.

İkinci Dünya Savaşı'nda Türkiye'nin silahlı kuvvetlerinin donanımının Kurtuluş Savaşı seviyesinde olduğunu dile getiren Demirer, o dönemde ülkenin çok eski ve hantal Fransız ve Rus tankları olduğunu, savunma amaçlı uçaklara ise sahip olmadığını söyledi.

İnönü'nün başarılı bir dış politikayla Türkiye'nin savaşa girmesinin önüne geçtiğini belirten Demirer, Robert Cox ile yazdıkları kitabın döneme ışık tuttuğunu ve önemli bir çalışmanın ürünü olduğunu kaydetti.

Demirer, kitapta, İnönü'nün 1 Kasım 1940-1946 arasında Yasama Yılı açılışındaki konuşmalarının yanı sıra Hitlerin İnönü'ye, İnönü'nün ise Hitler'e mektubunun ve çok sayıda belge, harita ve İkinci Dünya Savaşı'na ait pulun yer aldığını aktardı.

Demirer, geçen yıl basımı yapılan "İnönü'den İkinci Dünya Savaşı" isimli kitabında ise İnönü'nün savaş döneminde yaptığı görüşmeler, TBMM konuşmaları, Adanave Kahire konferanslarına ilişkin tuttuğu belgelerin yer aldığını anlattı.

7 Temmuz 2018 Cumartesi

GÜÇLÜ KALEM, MEHMET ARİF DEMİRER Mehmet Arif Demirer, X. Ve Xl. Dönem Afyonkarahisar Milletvekili, Münalakat ve Ulaştırma Bakanlığı yapan babası Arif Demirer’in oğludur.


AFYON ZAFER GAZETESİ: 
"GÜÇLÜ KALEM, MEHMET ARİF DEMİRER" 
Mehmet Arif Demirer, X. Ve Xl. Dönem Afyonkarahisar Milletvekili, Münalakat ve Ulaştırma Bakanlığı yapan babası Arif Demirer’in oğludur.
09 Mart 2013 Cumartesi 11:55

GÜÇLÜ KALEM,MEHMET ARİF DEMİRER
Mehmet Arif Demirer, X. Ve Xl. Dönem Afyonkarahisar Milletvekili, Münalakat ve Ulaştırma Bakanlığı yapan babası Arif Demirer’in oğludur.
Afyonkarahisar’ın yetiştirdiği Cumhuriyet tarihinde önemli işler başaran değerli şahsiyetlerden biri olan Arif Demirer; İstanbul Hukuk Fakültesi, Berlin ve Münih Üniversiteleri İktisat Fakültelerini bitirdi. PTT Genel Müdürlüğü, X., XI. Dönem Afyonkarahisar Milletvekilliği ile Münakalât Vekilliği görevlerinde bulundu.
Ulaştırma Bakanlığı döneminde THY'nı bir anonim şirket olarak kurmuş önce basının daha sonra İngiliz BOAC havayolu şirketinin THY'na ortak olarak girmesini sağlamıştır.
Mehmet Arif Demirer, babası Arif Demirer’i şöyle anlatıyor:
“Babam Arif Demirer, Almanya’da lisansüstü ekonomi diploması aldıktan, Kaş ve Sandıklı Kaymakamlığı görevlerinde bulunduktan sonra 1938 yılında Devlet Hava Yolları’nın Umum Müdür Yardımcısı olmuş ve Ali Çetinkaya’nın 1939 yılında ilk Ulaştırma Bakanı olduktan sonra bu bakanlığa geçmiş. Son görevi (1953 – 54) PTT Genel Müdürü idi. 1954’de Hüseyin Tiryakioğlu ile birlikte DP Afyon milletvekili, 1955 yılında Ulaştırma Bakanı olmuş ve Türkiye’de ilk özelleştirmeyi gerçekleştirerek bir kamu işletmesi olan DHY’yi, önce basını daha sonra İngiliz Hava Yolu şirketi BOAC’yi ortak alarak THY Anonim Ortaklığı’nı kurmuştur. THY’nin aldığı ilk yarı-jet Viscountların biri ile 17 Şubat 1959’da Gatwick yakınlarında Dorking’de düşen SEV uçağında idi. Orman’da bir ağaca yaslanmış ve çok ağır yaralı olarak bulmuştum babamı.”
Cumhuriyet Tarihinin perde arkası gerçeklerini yazan Mehmet Arif Demirer’in satışı rekorlar kıran 15 kitabı ve ulusal basında yayımlanmış yüzlerce makalesi bulunuyor.
Güçlü kalem Mehmet Arif Demirer, yakın tarihe ışık tutan yazılarıyla Pazartesi gününden itibaren Afyon Zafer’de.

PANEL: "KÜLTÜREL MİRASIMIZIN KORUNMASI VE AYASOFYA MÜZESİ" Trabzon Vakfı tarafından, 23 Mayıs 2013 Perşembe günü Vakıf Merkezi Ahmet Yıldız Konferans salonunda "Kültürel Mirasımızın Korunması ve Ayasofra Müzesi" başlıklı bir panel düzenledi.

PANEL: "KÜLTÜREL MİRASIMIZIN KORUNMASI VE AYASOFYA MÜZESİ"
OTURUM BAŞKANI: PROF.DR.RUŞEN KELEŞ
(A.Ü. SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ)
KONUŞMACILAR: 
EYÜP MUHCU: (MİMARLAR ODASI GENEL BAŞKANI)
DOÇ.DR. EMRE MADRAN: (ODTÜ MİMARLIK FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ)
VEYSEL USTA: (ARAŞTIRMACI YAZAR)

Trabzon Vakfı tarafından, 23 Mayıs 2013 Perşembe günü Vakıf Merkezi Ahmet Yıldız Konferans salonunda "Kültürel Mirasımızın Korunması ve Ayasofra Müzesi" başlıklı bir panel düzenledi. Vakıf Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ruşen Keleş'in başkanlığında yapılan panele Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Emre Madran ve Araştırmacı-Yazar Veysel Usta konuşmacı olarak katıldılar.

Toplantı, Vakıf Başkanı Bilgin Aygül'ün sunuş konuşmasıyla başladı. Aygül, Ayasofya Müzesi'nin Trabzon kültür ve turizmi için öneminden sözederek başladığı konuşmasını, kente en önemli ekonomik girdi sağlayan, ulusal ve uluslararası turizm değerlerinin başında bulunan Ayasofya Müzesi'nin, Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan alınarak Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne devredilme girişiminin Trabzon için olduğu kadar ülkemiz açısından da büyük bir ekonomik ve prestij kaybı olacağını belirtti.

Panel yöneticisi olan Prof. Dr. Ruşen Keleş konuşmasına, Ayasofya Müzesi'nin yapılışından günümüze kadarki tarihsel süreci hakkında ayrıntılı bir bilimsel değerlendirme yaparak başladı. Trabzon'da korunması gerekli kültür varlıklarının en özgün örneklerinden biri olan Ayasofya Müzesi'nin hem mimari özellikleri, hem de fresk ve diğer süslemeleriyle bölgenin en önemli yapılarından biri olduğunu vurguladı. Yapının, Anıtlar Yüksek Kurulu kararlarına dayalı olarak 1964 yılından itibaren anıt müze olarak işlevlendirilmesinin hem böylesine önemli bir kültür varlığının korunması, hem de kültür ve turizm açısından önemine işaret etti.

Konuşmacılardan ilk sözü alan Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu, Anadolu'nun kültür mirası zenginliği açısından uygarlık tarihinin bir tür açık hava müzesi niteliği taşıdığını, ülkelerin geçmişten devraldıkları kültür miraslarını koruyarak gelecek kuşaklara aktarmak gibi asli görevleri olduğunu belirtti. Bu bağlamda yapılan bazı yanlış uygulamalardan sözeden Muhcu, Türkiye'nin bu konuda altına imza attığı çok sayıda uluslararası sözleşme bulunduğunu, uygulayıcıların bu sözleşmelere uygun davranışlar sergileme konusunda gerekli duyarlılığa sahip olmalarının önemine işaret etti. Bu bağlamda, yaklaşık elli yıla yakın bir süre müze işlevini sürdüren ve Trabzon'la özdeşleşmiş bulunan Ayasofya Müzesi'nin işlev değişikliğinin Trabzon açısından önemli bir kayıp olacağı gibi, ülkemizin kabul etmiş olduğu uluslararası sözleşmelere de aykırılık oluşturduğunu vurguladı.

İkinci konuşmacı olan ve "Kültürel Miras Mevzuatı" konusunda akademik çalışmalarıyla bilinen ODTÜ Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Emre Madran, Türkiye'nin kültürel mirasın korunması ile ilgili olarak kabul etmiş olduğu uluslararası mevzuat bağlamında konuyu ele alarak değerlendirmelerde bulundu. Madran, dünyanın bugün eriştiği bilinç aşamasında kültür mirasının korunmasına büyük önem verdiğini, bu çerçevede çeşitli uluslararası kurum ve kuruluşlar tarafından çalışmalar yapıldığını, ülkemizin de bu çalışmalar sonunda hazırlanan çok sayıda uluslararası mevzuatı kabul ettiğini, bunlardan bir kısmının TBMM'de kabul edilerek yasalaştığını belirtti. Bu bağlamda, Ayasofya Müzesi'nin fonksiyon değişikliğinin yalnızca bazı iç idari kararlarla ele alınıp uygulanamayacağına değinen Madran, ülkemizin de kabul ettiği uluslararası mevzuat dikkate alınmadan yapılacak uygulamaların küreselleşen dünyada ülkemizin ciddi bir prestij kaybına neden olacağını vurguladı. Başka bir ifadeyle, Anıtlar Yüksek Kurulu'nun, Ayasofya'ya müze fonksiyonu verilmesi hakkındaki kararının gerekçesine de atıfta bulunan Madran, bu kararın görmezden gelinerek fonksiyon değişikliğine gidilmesinin iç hukukumuza aykırılık teşkil ettiği kadar uluslararası hukuka da ters düşeceğini, dolayısıyla yeni işlev konusunda herkesin gerekli hassasiyeti göstermesi gerektiğini ifade etti.

Panelin son konuşmacısı olarak söz alan Araştırmacı-Yazar Veysel Usta ise Ayasofya'nın tarihsel işlevi üzerinde değerlendirmeler yaptı. Ayasofya'nın fonksiyon değişikliği çalışmalarının yaşandığı günlerde kamuoyuna verilen, yapının Fatih tarafından 1461'deki fetih sırasında camiye çevrildiği bilgisinin gerçeği yansıtmadığını, fetih sırasında Trabzon'da yalnızca Ortahisar ve Yeni Cuma kiliselerinin camiye çevrilmiş olduğunu bilimsel verilere dayanarak ortaya koyan Usta, Ayasofya'nın 1572/73 yılında camiye dönüştürüldüğünü ifade ederek Trabzon kamuoyunun yanlış bilgilendirildiğini vurguladı. Başka bir ifadeyle, tapu kaydında Fatih Sultan Mehmet Han Vakfı'nın mülkiyetinde bulunan Ayasofya'ya ait bu kaydın Osmanlı Arşivi belgeleri ve Trabzon Kadı Sicillerine göre en erken 1800'lü yılların ortalarına ait olduğunu, fetihten 25 yıl sonra yapılan 1486 tarihli ilk Tahrir kaydında da Ayasofya'nın cami olduğuna dair bir bilginin bulunmadığını belirtti. Buna karşın yine Kadı Sicilleri üzerinde yapılan incelemeye göre Ayasofya Camii Vakfı adıyla ilk kayda 1631 tarihli bir mahkeme kararında rastlanmasının da Ayasofya'nın Fatih tarafından değil, fetihten 111 yıl sonra camiye dönüştürüldüğünü gösterdiğini belirterek, Ayasofya Camii Vakfı'nın temellükünde bulunan yapının muhtemelen 1800'lü yıllarda bu vakfın işlevsiz kalması üzerine Fatih Sultan Mehmet Han Vakfı'nın temellüküne geçmiş olduğunu ifade etti. Buna ilave olarak vakıfların hukuki statüsünün, vakfiye kaydı/kuruluş senedi ile belirlendiğini belirten Usta, Ayasofya'nın kim tarafından, ne surette ve hangi şartlarla camiye dönüştürüldüğünün kesin olarak ortaya koyulması için, sözkonusu yapıya ait vakfiye kaydı/kuruluş senedinin (İstanbul Ayasofya'sında olduğu gibi) kamuoyuna açıklanması gerektiğini belirtti.

1916 yılında yaşanan Rus işgali sırasında yeniden kiliseye çevrilmek üzere Rus bilim adamlarınca freskler üzerinde restorasyon çalışması başlatılan Ayasofya'nın daha sonraki yıllarda askeri depo, hastane vb. amaçla kullanıldığına vurgu yapan Usta, 1953 yılında yeniden cami işlevi kazanan Ayasofya'da, İstanbul'daki Amerikan Bizans Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Ernest Hawkins tarafından yapılması öngörülen restorasyona ilişkin 1956 yılında bir fızibilite raporu hazırlandığını ve bu raporun ilgili makamlarca 1957'de uygun görüldüğünü belirtti. Bunun üzerine dönemin Milli Eğdim Bakanlığı ile İngiltere'nin Edinburg Üniversitesi arasında yapılan bir protokol çerçevesinde Michael Smith başkanlığında A. Powell, Robert Thomson ve David Winfield'den oluşan heyetle, 1957 yılı sonunda restorasyon çalışmasının başladığını ve yapılan çalışmalar hakkında dönemin Milli Eğitim Bakanlığı'na her 6 ayda bir gönderilen raporun, 1959, 60, 61, 62 yıllarında 5 rapor olarak Milli Eğitim Bakanlığı'na ait Türk Arkeoloji Dergisi'nde yayımlandığını vurguladı.
MEHMET ARİF DEMİRER
Panel konuşmacılarından sonra, DP iktidarında Ulaştırma Bakanlığı yapmış olan Arif Demirer'in oğlu, gazeteci-yazar ve hukukçu Mehmet Arif Demirer söz aldı. 1957 yılında 4. Menderes Hükümeti'nin Milli Eğitim Bakanlığı, Bayar ve Menderes'in onayı ve talimatı ile 1572/73 yıllarından itibaren cami olarak kullanılan yapının duvarlarındaki fresklerin restore edilmesi için Bizans tarihi ve sanatı konusunda büyük bilim adamı olan Talbor Rice'nin mensubu olduğu Edinburg Üniversitesi'nden bir heyetin çalışması hakkında Trabzon'daki Ayasofya ile ilgili bir karar aldığını vurguladı. Fresklerin ortaya çıkması nedeniyle binanın cami olarak işlevi ortadan kalktığından 1959 yılında kapatılan binanın 1964 yılında Ayasofya Müzesi olarak hizmete açıldığını, dolayısıyla Türkçe ezanı yeniden eski haline çeviren Menderes'in kapattığı tek caminin Trabzon'daki Ayasofya olduğunu ifade eden Demirer, 1934 yılında Atatürk'ün İstanbul Ayasofya için yaptığı gibi Menderes'in de böylelikle yalnız Türkiye'ye değil dünyaya bir kültür varlığı kazandırmak üzere Trabzon Ayasofya Camiinin müzeye dönüştürülmesini başlatan kişi olduğunu vurguladı. Son olarak da ezan yasağını kaldıran, İmam Hatip Okullarını açan, Ankara'daki Kocatepe Camii için 1957 yılında kişisel olarak 100 bin lira bağış yapan, iktidarı döneminde yılda 2 bin cami yapılan Menderes, eğer kiliseden dönme caminin müzeye dönüştürülmesi yönünde hazırlıkları başlatmışsa mutlaka doğru olanı yapmıştır diyerek konuşmasını tamamladı. (Yayınlanma Tarihi : 23 Mayıs 2013)