12 Eylül 2018 Çarşamba

EMİN PAZARCI (HABER7COM, AKŞAM GAZETESİ) Yunan, Türkiye’yi teslim aldı. -"Evet, operasyondu o. Yunan Derin Devleti’nin son derece planlı bir şekilde hazırladığı bir operasyondu. Başarıyla da sonuçlandı, Türkiye hemen teslim oldu, hatta planlı bir şekilde teslim alındı. Bugün bile acılarını çekiyoruz o gönüllü ve aptalca teslimiyetin. 6-7 Eylül Olayları’ndan bahsediyorum…"

EMİN PAZARCI
Yunan, Türkiye’yi teslim aldı
HABER7COM
GİRİŞ: 07.09.2018 09:16
GÜNCELLEME: 10.09.2018 11:08

Evet, operasyondu o. Yunan Derin Devleti’nin son derece planlı bir şekilde hazırladığı bir operasyondu. Başarıyla da sonuçlandı, Türkiye hemen teslim oldu, hatta planlı bir şekilde teslim alındı. Bugün bile acılarını çekiyoruz o gönüllü ve aptalca teslimiyetin.

6-7 Eylül Olayları’ndan bahsediyorum…
Üstelik, teslimiyet halen devam ediyor. 6-7 Eylüldenildiğinde başımızı öne eğiyoruz. FETÖ’cü Zaman Gazetesi’nde Mümtazer Türköne ne yazmışsa, biz de onu söylüyoruz:

“İstanbul’da, Ermeni ve Yahudilerin dükkânları, evleri, okulları ve mabetleri tahrip edildi, yağmalandı. Savaş gibi bir yıkım yaşandı.”

Oysa, o olay Yunan Derin Devleti’nin arkasına batılı bazı güçleri de alarak, bize karşı çektiği bir operasyondu. İçeride de sağlam destekçileri vardı.
***
Aradan tam 63 yıl geçti…
Mehmet Arif Demirer ve rahmetli Mahmut Dikerdem gibi birkaç isim dışında olayın perde arkasını araştıran kimse çıkmadı. Üzerimize vurulan damgayı silmek için çaba göstermeden bugünlere geldik.

Bakın, o büyük operasyon neydi ve arkasında kimler vardı…
29 Ağustos-8 Eylül 1955’te, Londra’da Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin katıldığı Kıbrıs Konferansı toplanmıştı. Orada Lozan Barış Antlaşması’na dayanan Türk Tezi etkili olmuş, Yunan Heyeti panik halinde talimat almak için Atina’ya dönmüştü.

Lozan’da Türkiye, Kıbrıs Adası üzerindeki egemenliğini İngiltere’ye bırakmıştı. Belgenin altında Türkiye ve İngiltere’nin imzası vardı. Dolayısıyla, Yunanistan Kıbrıs konusunda taraf değildi. İngiltere, Kıbrıs üzerindeki haklarından kısmen veya tamamen vazgeçerse, Ada bize bırakılmalıydı.

Sıkışan Yunan Derin Devleti, hemen mesaiye başladı. 5 Eylül gecesi Selanik’teki Atatürk Müzesi’nde bir bomba patlattı. Doğal olarak Türkiye sert tepki gösterdi. Türk Heyet Başkanı Fatin Rüştü Zorlu, Londra’da Yunanistan’ı suçlayan bir açıklama yaptı. 6 Eylül’de de tepki olarak İstanbul’daki olaylar patladı. İlginçtir, 7 Eylül günü konferansta konuşan Yunan Dışişleri Bakanı, olayları duymamış gibi davrandı. Tek kelime bile etmedi. Çünkü, Türkiye operasyonun farkındaydı. Fatin Rüştü Zorlu, 7 Eylül akşamı Londra’da otelde bekleyen Yunan gazetecilere aynen şöyle dedi:

“Bütün bu işlerde failler ve suçlular sizsiniz.”
Yunanistan, o kargaşa arasında Türk Tezi’nin kabul görerek, Kıbrıs konusunda “taraf olmadığının” ilanını önledi ve Londra Konferansı, sonuç bildirisi bile yayımlamadan dağıldı.

İstanbul’daki 6 Eylül olayları ile baskı altına alınan Türkiye tezinde direnemedi ve operasyonun ilk ayağı başarıyla sonuçlandı.
***
Bu arada, eş zamanlı olarak “6 Eylül utancını Türkiye’nin üzerine yıkma operasyonu” yürütüldü…

Orada da Türk Basını ve Türk Yargısı kullanıldı.
Fatin Rüştü Zorlu’nun, İstanbul’daki 6 Eylül Olaylarında Yunanlıların parmağı olduğuna ilişkin sözleri görmezlikten gelindi. Sadece 9 Eylül tarihli Vatan Gazetesi’nde yer aldı.

Selanik’teki bomba olayı ise, özellikle Gökşin Sipahioğlu’nun Yazı İşleri Müdürü olduğu İstanbul Ekspres’in “ikinci baskısı” ile alabildiğine köpürtüldü ve kitleler tahrik edildi. İlginçtir, olaylar sırasında cüzi bir maaşla gazetecilik yapan Sipahioğlu, kısa süre sonra Fransa’da büyük bir haber ajansı olan Sıpa Press’in sahibi oldu!

6 Eylül’de sadece 4 saat süren olaylar, gazetelerde 2 gün sürmüş gibi verildi. Patrikhane ve Yunan Başkonsolosluğu çok sıkı korunmasına rağmen, oralara saldırıldığı haberleri yayımlandı.

Asıl ihanet, 1960 Darbecilerinin kurduğu Yassıada Mahkemesi’nden geldi. Menderes ve Zorlu’ya duyduğu kinle tutuşan Fuat Köprülü, Yunanistan ve Rumların iddialarını mahkemeye taşıdı. “Ata’nın Selanik’teki evini Menderes Bombalattı, 6-7 Eylül Olaylarını O düzenletti” ihbarında bulundu.

Yassıada Mahkemesi, bir hukuk skandalına imza atıp, 5 Ocak 1961’de, “6-7 Eylül Olaylarını T.C Dışişleri Bakanı ile T.C Başbakanının tertiplediğine” karar verdi. İhbarcı Fuat Köprülü de oğlu Orhan Köprülü, Devlet Başkanlığı kontenjanından Kurucu Meclis Üyeliğine atanarak ödüllendirildi. Hem de 27 Mayıs Darbesi sırasında DP İstanbul İl Başkanı olmasına rağmen!

6-7 Eylül ihanetinin hikâyesi budur işte.
Türkiye, kin ve düşmanlık, darbecilerin öç alma duyguları, menfaat, yabancılara yaranmak gibi sebeplerle Yunan Hançerini kendi bağrına sapladı. O ihanetin acılarını 63 yıldır millet olarak çekiyoruz biz.

Dikkat ettiniz mi, bugün de aynısı yapılmak isteniyor. Bu ülkedeki Erdoğan düşmanları, dışarıyla işbirliği içinde sürekli yeni oyunlar sahnelemeye çalışıyorlar. Aradaki tek fark başaramamaları!
Akşam

"6-7 Eylül, Türkçü harekattır" -Yazar Nevzat Onaran, 6-7 Eylül 1955 tarihinde gayrimüslimlere dönük yaşanan ırkçı saldırıları yazdı. 6-7 Eylül herhangi bir gün değildir…Sonradan yarı ağızla reddeder gibi (Mehmet Arif Demirer, 1995) olsa da, iki ciltlik anılarında (Kastaş, 1999) Sabri Yirmibeşoğlu yine baklayı ağzından çıkardı ve daha sonra iş prensibini anlatırken, “Özel harpte bir kural vardır;


Fotoğraf: Irenyan/Wikimedia Commons (CC BY-SA 4.0)
6-7 Eylül, Türkçü harekattır
EVRENSEL GAZETESİ + E GAZETE
09 Eylül 2018 03:46

Yazar Nevzat Onaran, 6-7 Eylül 1955 tarihinde gayrimüslimlere dönük yaşanan ırkçı saldırıları yazdı.
Nevzat Onaran

nevzatonaran@gmail.com
6-7 Eylül herhangi bir gün değildir…
Türk milliyetçiliğinin asırlık ırkçı pratiğinde böylesi günler çoktur… Milleten Türk ve dinen Sünni İslam olmayanın tasfiyesi, imhası ve asimilasyonu pratiğinde, İttihat ve Terakki’den CHP’ye, Demokrat Partiye (DP) ve bugünün AKP’sine süreklilik vardır.

Demokrasi söylemiyle 14 Mayıs 1950’de hükümet olan DP’nin iktidarda olduğu 1955’in 6-7 Eylül günlerinde İstanbul’da T.C. vatandaşı Rumların, Ermenilerin ve Yahudilerin önceden belirlenen binlerce işyerine, evine, dini kurumuna ve okuluna saldırıldı.

Belirlendiği kadarıyla dini kurumlar ile okul dışında Rumların 2 bin 500 işyeri ile 670 evi, Ermenilerin 1000 işyeri ile 150 evi ve Yahudilerin 500 işyeri ile 25 evi yağmalandı. 60’a yakın kadına tecavüz edildi, 600’e yakın kişi yaralandı ve 15 kişi öldü. Hasarını anlatabilene göre toplam zarar 31.5 milyon lira olup, bunun 6.5 milyonu karşılanabildi. (Fahri Çoker Arşivi ve Dilek Güven, 2005)… Ankara ve İzmir’de de saldırılar oldu. 6-7 eylül bu anlamda Türkiye çapında bir saldırı ve yağmaydı… 12 Eylül 1955’te Başbakan Yardımcısı Fuat Köprülü’nün saldırı ve yağmadan hükümetin haberdar olduğunu açıklaması, her şeyi daha anlaşılır kılmaktadır!

1914-1923 döneminde Anadolu fiilen Hristiyanlardan temizlenmişti. 1930’lardan itibaren köylerinde tek-tük kalan ve toprağından kopmayan Ermeniler, köyden kente göçe zorlandı. Bununla da kalınmadı sonrasında Ermeniler kentlerden İstanbul’a kovalandı ve İstanbul’da bulunanlar da dışarıya göçtü… Yahudiler de 1934’te Trakya’dan İstanbul’a kovalandı.

Böylesi asırlık ırkçı pratiğin sonucu olarak, Osmanlı’nın resmi nüfus verilerine göre 1914’te bugünkü T.C. sınırları içinde yüzde 20 olan Hıristiyan ve Musevi nüfus payı, 1927’de yüzde 2.8’e geriledi ve bugün binde 1 bile değil. 1927’deki yüzde 2.8’lik nüfus payı dahi korunmadı, neden? Bugün binde 1’in sığınma yeri de İstanbul yani Konstantinopolis… Bu mu, eşit T.C. vatandaşlığı?

Hıristiyan ve Musevilerin son limanı İstanbul da 1930’lardan itibaren hedefteydi. Tarih verildi, İstanbul’un önce Rumlardan, fethin 500’üncü yılında 1953’te (CHP Umumi İdare Heyeti Azası Kars Mebusu Cevat Dursunoğlu’nun 27.3.1944 tarihli raporu) ve ardından diğer Hristiyan milletlerden ve Yahudilerden temizlenmesi planının icrasıyla bugüne gelindi. Rumlar, artık binlerce yıllık toprağı Konstantinopolis’te yok olma noktasında, sırada diğerleri var…

‘Düşman’ görünen iki partinin ittifakı, CHP dillendirdi, DP ise icra etti…

6-7 Eylül’ün üç aktörü vardı: Devlet yani hükümet ile militarist teşkilatı kontrgerilla, basın ve sokaktaki güruhtur… Karikatürize ediyorum; hükümet planladı, basın pişirdi ve gürüh da yedi yani saldırdı ve yağmaladı… Sokaktaki güruhtan 5 bin 104 kişi tutuklandı ve bunların epey bir kısmı da sendikalı işçiydi.

6-7 Eylül, NATO’nun Türk kontrgerillasının bilinen ilk operasyonudur. 

Bizzat ‘taze emekli dört yıldızlı general’ açıkladı (Fatih Güllapoğlu, 1991) ve bir süre sonra bunun Özel Harpçi Sabri Yirmibeşoğlu olduğu ortaya çıktı. Fatih Güllapoğlu anlatmıştı (6 Aralık 2005), Sabri Yirmibeşoğlu ile görüşürken yanlarında Emin Çölaşan da varmış, yemiş-içmişler. Sonradan yarı ağızla reddeder gibi (Mehmet Arif Demirer, 1995) olsa da, iki ciltlik anılarında (Kastaş, 1999) Sabri Yirmibeşoğlu yine baklayı ağzından çıkardı ve daha sonra iş prensibini anlatırken, “Özel harpte bir kural vardır; halkın mukavemetini artırmak için düşman yapmış gibi bazı değerlere sabotaj yapılır. Bir cami yakılır. Kıbrıs’ta cami yaktık biz” dedi (23 Eylül 2010, ). Sabri Yirmibeşoğlu, o kadar “başarılı bulunur” ki 1971’de Özel Harp Dairesi Kurmay Başkanı ve 1988-1990’da MGK Genel Sekreteridir. (23 Eylül 2010, http://www.haberturk.com/gundem/haber/554417-kibrista-cami-bile-yaktik).

6-7 Eylül’ün bahanesi Kıbrıs, ama Kıbrıs’ta da Sabri Yirmibeşoğlu’nun açıkladığı gibi nice provokasyonlar yapıldı. 1958’de Türk Enformasyon Bürosu bombalandı, itirafçısı Rauf Denk-taş’tır. 1962’de Bayraktar Camisinin bombalanmasının Türk provokasyonu olduğunu ortaya çıkaran Ayhan Hikmet ve Muzaffer Gürkan da 23 Nisan gecesi öldürüldü. (Niyazi Kızılyürek, 2002). Kıbrıs, Türk kontrgerillasının, yavrusu TMT ile nice işler çevirdiği yerdir...

6-7 Eylül’de basın önemli rol üstlendi. Başbakan Adnan Menderes, Londra’da Kıbrıs müzakeresini sürdüren Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun “Türk kamuoyunu zaptedemiyoruz, diyebilmeliyim şikâyetleri vardır” dediğini aktardığı ve görevlendirdiği Hikmet Bil, Hürriyet gazetesi çalışanı ve Kıbrıs Türktür Cemiyeti Başkanıdır. 6 Eylül’de 13.30’da İstanbul Ekspres gazetesinin ikinci baskısında ‘Atamızın evi bomba ile hasara uğradı’ manşeti benzine kıvılcım olmuştur; plan böyledir. Hikmet Bil’e göre, evdeki hesap çarşıya uymamış[mış] ve İstanbul sokaklarında olaylar çığ gibi büyümüş[müş]. Tertibin detaylarını 1976’da ‘Kıbrıs Olayı ve İçyüzü’ kitabında bir bir yazan Hikmet Bil, Yassıada yargılamasında tanık olarak “Ne var ki, tertiplerini kontrol edemediler” diyecektir.

Hikmet Bil, 6-7 Eylül yağmasının en tepesindeki kişileri, Cumhurbaşkanı Celâl Bayar ile Başbakan Adnan Menderes ve İçişleri Bakanı Namık Gedik olarak sıraladı. Bayar, hayli deneyimlidir, 40 yıl önce İttihatçı olarak 1913-1914’te ‘Gavur İzmir’in Türkleştirilmesi harekatında ve 17 yıl önce de 1938’de CHP’nin Başbakanı olarak Dersim kırımında işbaşındadır…

6-7 Eylül saldırısının temel hedefi, T.C. vatandaşı Hıristiyan ve Musevilerin, demografik ve ekonomik yapıdan tasfiyesidir. ‘Can ve mal güvenliği’nin imhasıyla hedeflenen gerçekleştirildi. İstanbul’un binlerce yıllık emeği-kültürü berhava edilerek, bugünkü Türk-Sünni İslâm İstanbul var edildi!Son Düzenlenme Tarihi: 09 Eylül 2018 18:25
evrensel gazetesi: https://www.evrensel.net/haber/360908/6-7-eylul-turkcu-harekattir

7 Eylül 2018 Cuma

Yunan, Türkiye’yi teslim aldı Emin Pazarcı (AKŞAM; 07 Eylül 2018 Cuma) -Mehmet Arif Demirer ve rahmetli Mahmut Dikerdem gibi birkaç isim dışında olayın perde arkasını araştıran kimse çıkmadı!..

Yunan, Türkiye’yi teslim aldı!..

Emin Pazarcı
AKŞAM GAZETESİ
Ankara: 07 Eylül 2018 Cuma

Evet, operasyondu o. Yunan Derin Devleti’nin son derece planlı bir şekilde hazırladığı bir operasyondu. Başarıyla da sonuçlandı, Türkiye hemen teslim oldu, hatta planlı bir şekilde teslim alındı. Bugün bile acılarını çekiyoruz o gönüllü ve aptalca teslimiyetin.
6-7 Eylül Olayları’ndan bahsediyorum…
Üstelik, teslimiyet halen devam ediyor. 6-7 Eylüldenildiğinde başımızı öne eğiyoruz. FETÖ’cü Zaman Gazetesi’nde Mümtazer Türköne ne yazmışsa, biz de onu söylüyoruz:
“İstanbul’da, Ermeni ve Yahudilerin dükkânları, evleri, okulları ve mabetleri tahrip edildi, yağmalandı. Savaş gibi bir yıkım yaşandı.”
Oysa, o olay Yunan Derin Devleti’nin arkasına batılı bazı güçleri de alarak, bize karşı çektiği bir operasyondu. İçeride de sağlam destekçileri vardı.
***
Aradan tam 63 yıl geçti…
Mehmet Arif Demirer ve rahmetli Mahmut Dikerdem gibi birkaç isim dışında olayın perde arkasını araştıran kimse çıkmadı. Üzerimize vurulan damgayı silmek için çaba göstermeden bugünlere geldik.
Bakın, o büyük operasyon neydi ve arkasında kimler vardı…

29 Ağustos-8 Eylül 1955’te, Londra’da Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin katıldığı Kıbrıs Konferansı toplanmıştı. Orada Lozan Barış Antlaşması’na dayanan Türk Tezi etkili olmuş, Yunan Heyeti panik halinde talimat almak için Atina’ya dönmüştü.
Lozan’da Türkiye, Kıbrıs Adası üzerindeki egemenliğini İngiltere’ye bırakmıştı. Belgenin altında Türkiye ve İngiltere’nin imzası vardı. Dolayısıyla, Yunanistan Kıbrıs konusunda taraf değildi. İngiltere, Kıbrıs üzerindeki haklarından kısmen veya tamamen vazgeçerse, Ada bize bırakılmalıydı.
Sıkışan Yunan Derin Devleti, hemen mesaiye başladı. 5 Eylül gecesi Selanik’teki Atatürk Müzesi’nde bir bomba patlattı. Doğal olarak Türkiye sert tepki gösterdi. Türk Heyet Başkanı Fatin Rüştü Zorlu, Londra’da Yunanistan’ı suçlayan bir açıklama yaptı. 6 Eylül’de de tepki olarak İstanbul’daki olaylar patladı. İlginçtir, 7 Eylül günü konferansta konuşan Yunan Dışişleri Bakanı, olayları duymamış gibi davrandı. Tek kelime bile etmedi. Çünkü, Türkiye operasyonun farkındaydı. Fatin Rüştü Zorlu, 7 Eylül akşamı Londra’da otelde bekleyen Yunan gazetecilere aynen şöyle dedi:
“Bütün bu işlerde failler ve suçlular sizsiniz.”
Yunanistan, o kargaşa arasında Türk Tezi’nin kabul görerek, Kıbrıs konusunda “taraf olmadığının” ilanını önledi ve Londra Konferansı, sonuç bildirisi bile yayımlamadan dağıldı.
İstanbul’daki 6 Eylül olayları ile baskı altına alınan Türkiye tezinde direnemedi ve operasyonun ilk ayağı başarıyla sonuçlandı.
***
Bu arada, eş zamanlı olarak “6 Eylül utancını Türkiye’nin üzerine yıkma operasyonu” yürütüldü…
Orada da Türk Basını ve Türk Yargısı kullanıldı.
Fatin Rüştü Zorlu’nun, İstanbul’daki 6 Eylül Olaylarında Yunanlıların parmağı olduğuna ilişkin sözleri görmezlikten gelindi. Sadece 9 Eylül tarihli Vatan Gazetesi’nde yer aldı.

Yayını; Yazı ve Belgeleri Görmek İçin
Sitenin DERGİLER Sayfasını Tık'layın.

Selanik’teki bomba olayı ise, özellikle Gökşin Sipahioğlu’nun Yazı İşleri Müdürü olduğu İstanbul Ekspres’in “ikinci baskısı” ile alabildiğine köpürtüldü ve kitleler tahrik edildi. İlginçtir, olaylar sırasında cüzi bir maaşla gazetecilik yapan Sipahioğlu, kısa süre sonra Fransa’da büyük bir haber ajansı olan Sıpa Press’in sahibi oldu!
6 Eylül’de sadece 4 saat süren olaylar, gazetelerde 2 gün sürmüş gibi verildi. Patrikhane ve Yunan Başkonsolosluğu çok sıkı korunmasına rağmen, oralara saldırıldığı haberleri yayımlandı.
Asıl ihanet, 1960 Darbecilerinin kurduğu Yassıada Mahkemesi’nden geldi. Menderes ve Zorlu’ya duyduğu kinle tutuşan Fuat Köprülü, Yunanistan ve Rumların iddialarını mahkemeye taşıdı. “Ata’nın Selanik’teki evini Menderes Bombalattı, 6-7 Eylül Olaylarını O düzenletti” ihbarında bulundu.
Yassıada Mahkemesi, bir hukuk skandalına imza atıp, 5 Ocak 1961’de, “6-7 Eylül Olaylarını T.C Dışişleri Bakanı ile T.C Başbakanının tertiplediğine” karar verdi. İhbarcı Fuat Köprülü de oğlu Orhan Köprülü, Devlet Başkanlığı kontenjanından Kurucu Meclis Üyeliğine atanarak ödüllendirildi. Hem de 27 Mayıs Darbesi sırasında DP İstanbul İl Başkanı olmasına rağmen!
"Kemalist-Demokrat TÜRKİYE Dergisi" (Bütün Gerçekler ve Bilinmeyenler Burada)
6-7 Eylül ihanetinin hikâyesi budur işte.
Türkiye, kin ve düşmanlık, darbecilerin öç alma duyguları, menfaat, yabancılara yaranmak gibi sebeplerle Yunan Hançerini kendi bağrına sapladı. O ihanetin acılarını 63 yıldır millet olarak çekiyoruz biz.
Dikkat ettiniz mi, bugün de aynısı yapılmak isteniyor. Bu ülkedeki Erdoğan düşmanları, dışarıyla işbirliği içinde sürekli yeni oyunlar sahnelemeye çalışıyorlar. Aradaki tek fark başaramamaları!